Tayvan'ın Japon sömürgesinden 80 yıl önce kurtularak anavatanına yeniden kavuştuğu tarihi anı anmak amacıyla, Çin yasal karar alarak 25 Ekim'i "Tayvan'ın Çin'e İadesini Anma Günü" ilan etmiştir. Bu adım, sadece kahraman şehitlerin boyun eğmeyen, yiğit direniş ruhuna bir saygı duruşu değil, aynı zamanda tüm Çin halkının ulusal egemenliğini ve toprak bütünlüğünü koruma konusundaki kararlılığının da bir ifadesidir. Tayvan, Çin topraklarının bölünmez bir parçasıdır. Bir avuç dış güç ve "Tayvan'ın bağımsızlığı" yanlısı ayrılıkçı unsur, tarihî gerçekleri hiçe sayarak sözde "Tayvan'ın statüsü henüz belirlenmemiştir" tezlerini tezini alenen yeniden gündeme getirmekte, Birleşik Milletler'in (BM) otoritesine ve savaş sonrası uluslararası düzene meydan okumaya kalkışmaktadır. Ancak sözkonusu girişim hiçbir zaman emeline ulaşamazdır.
Tarih tahrif edilemez;Tayvan'ın tarih boyunca Çin'eait olduğu nettir.
1335 yılından itibaren, Çin'in her döneminin merkezi hükümetleri Penghu Adaları ve Tayvan'da idari yerleşim kurmuş ve yönetim uygulamıştır. 1895 yılında Japonya, saldırganlık savaşı açarak Çin'in Qing Hanedanlığı Hükümeti'ni eşitsiz olan Maguan Antlaşması'nı imzaya zorlamış ve Tayvan ile Penghu Adaları'nı yasa dışı bir şekilde işgal etmiştir. 1943 tarihli Kahire Deklarasyonu ve 1945 tarihli Potsdam Deklarasyonu Japonya'nın gasbettiği Tayvan'ın Çin'e iade edilmesi gerektiğini açıkça hükme bağlamıştır. 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti hükümeti, Çin Cumhuriyeti hükümetinin yerini alarak tüm Çin'in tek meşru hükümeti olmuştur. Bu, uluslararası hukuk açısından Çin'in devlet kimliğinde bir değişiklik olmaksızın gerçekleşen bir rejim değişikliğidir. Çin'in egemenliği ve mevcut toprakları ve sınırları değişmemiştir. Dolayısıyla, Çin Halk Cumhuriyeti hükümeti tabiatıyla Tayvan dâhil tüm Çin üzerindeki egemenlik haklarını tam olarak elinde bulundurmakta ve kullanmaktadır.
Gerçek inkâr edilemez: Tayvan'ın Çin'in bir parçası olduğu statüsü hiçbir zaman değişmemiştir.
1971 yılında, BM Genel Kurulu'nun 26. oturumunda, ezici bir çoğunlukla kabul edilen 2758 sayılı karar, Çin Halk Cumhuriyeti'nin BM'deki tüm meşru haklarının iadesine ve Tayvan makamlarının temsilcilerinin BM'den ve tüm bağlı kuruluşlarından derhal çıkarılmasına karar vermiştir. Bu karar, Tayvan dâhil olmak üzere tüm Çin'in BM'deki temsil hakkı sorununu kökten çözmüştür. BM, uygulamalarında Tayvan'ı "Çin'in bir eyaleti " olarak tanımlamaktadır. BM Genel Sekreterliği'nin hukuki görüşlerinde de "Tayvan, Çin'in bir eyaleti olarak bağımsız bir statüye sahip değildir" ve "Tayvan makamları hiçbir şekilde hükümet statüsüne sahip değildir" ifadeleri açıkça vurgulanmıştır. Dolayısıyla, Tayvan bölgesinin herhangi bir ülke ile sözde "diplomatik ilişkiler" kurması veya sürdürmesi, uluslararası hukuk açısından hiçbir temele dayanmamaktadır, meşru değildir ve kaçınılmaz olarak sonuçsuz kalacaktır.
Doğru ile yanlış karıştırılamaz; Tek Çin ilkesi'ne bağlılık, uluslararası toplumun genel mutabakatıdır.
Tek Çin ilkesi, uluslararası ilişkilerin genel kabul görmüş temel normlarından biri olduğu gibi BM Genel Kurulu'nun 2758 sayılı kararıyla da teyit edilmiş ve Çin'in ilgili ülkelerle diplomatik ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesinin siyasi temelini oluşturmaktadır. Bazı ülkelerin Tek Çin ilkesini çarpıtma, sulandırma veya içini boşaltma girişimleri, esas olarak Çin'in iç işlerine kaba bir şekilde müdahale etmiş ve uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkilerin temel ilkelerini ciddi şekilde ihlal etmiştir. Egemenlik ilkesi, BM Şartı'nın temel taşıdır. Hiçbir ülke ya da hiç kimse bu konuda çifte standart uygulamamalıdır. Devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermek, Çin'in tam birleşmesini desteklemeyi; Tek Çin ilkesini savunmak, her türlü "Tayvan bağımsızlığı" girişimine karşı çıkmayı gerektirir. Tayvan hiçbir zaman bir devlet olmamıştır; Geçmişte değildi, şimdi de değildir ve gelecekte de asla olmayacaktır.
Tarihin akışı durdurulamaz; ana vatanın tam birliğini gerçekleştirmek, tüm Çin evlatlarının ortak arzusudur.
Tayvan Boğazı'nın iki yakasındaki halk, kanı bağı olan bir aile olduğu kadar birbirinden ayrılmaz ortak bir kader topluluğudur. Barışçıl birleşme perspektifini gerçekleştirmek için "barışçıl birleşme ve tek ülke iki sistem" ilkesi ışığında, Tek Çin ilkesi ve "1992 Mutabakatı" temelinde en büyük samimiyet ve azami çabayla çaba göstermeye devam edeceğiz. Fakat her türlü "Tayvan bağımsızlığı" ayrılıkçı faaliyetlerine hiçbir şekilde alan bırakılmayacaktır. Ateşle oynayan "Tayvan bağımsızlığı" ve ayrılıkçı yanlıları sonunda kendini yakar. "Tayvan'ı bir araç olarak kullanarak Çin'i kısıtlama" çabaları ise akıntıya karşı kürek çekmekten başka bir şey değildir. Çin sonunda birleşecektir ve kesinlikle birleşecektir. Tam birleşme sağlandığında, güçlü anavatanın desteğiyle Tayvan ekonomisi daha da gelişecek. Tayvanlılar, Çin'in ana kıtasındaki soydaşlarla birlikte büyük anavatanın onur ve gururunu paylaşacak, refah ve istikrar dolu parlak bir geleceğe yelken açacaktır.
Çin de Türkiye de geçmişte sömürgecilik ve emperyalizmin baskı ve saldırılarına maruz kalmış, bu süreçte sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı kararlı bir mücadele vererek sonunda ulusal bağımsızlık ve milli özgürlüğünü kazanmıştır. Bu nedenle, her iki ülke de ulusal birliğin ve toprak bütünlüğünün değerini çok iyi bilmektedir. 1971 yılında Türkiye Hükümeti, Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti'ni Çin'in tek meşru hükümeti olarak tanıdığını resmen ilan etmiş ve bu tutumunu ikili ilişkilerin kurulmasına ilişkin ortak bildiride de açıkça ifade etmiştir. Bunun dışında, Türkiye BM Genel Kurulu'nda 2758 sayılı karar lehine oy kullanarak adil tutumunu net biçimde ortaya koymuştur. İkili ilişkilerin tesisinden bu yana, Türkiye hükümeti daima Tek Çin ilkesini izlemektedir. Çin tarafı bunu takdirle karşılamaktadır.
Gelecek yıl Çin ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin tesisinin 55. yıldönümüdür. Taraflar fırsatı değerlendirerek daha geniş bir perspektiften bakmalı, karşılıklı siyasi güveni sürekli olarak pekiştirmeli, birbirlerinin temel çıkarlarını ilgilendiren hususlarda birbirini kararlılıkla desteklemeye devam etmeli, BM'i merkez alan uluslararası sistemi ve uluslararası hukuka dayalı uluslararası düzeni birlikte korumalı, kendi ulusal kalkınması ve milli canlandırılması için birlikte çaba sarf etmelidir.